Bir tuhaf arabesk!
Heyecandan küçülüp kalmış bir çocuk soyunma odasının sessizliğinde kendi kalp atışlarını duyabildiğini fark etti. Bunu fark edince daha da bir heyecanlandı kalp atışlarının sesi daha da bir arttı. Soyunma odasının kirli mavi karoları, teneke oturakların griliğine yansır, üzerindeki pas lekelerini kapatabilmek için iğrenç pembe bir renge boyanmış giysi dolapları bir yol şeklinde tuvaletlere çıkar. İşte hikayemizin ana atmosferini de burdan taşan sidik ve bok kokusu oluşturuyor. Bu kokunun alışılacak bir tarafı yok. Her seferinde burun çeperlerine daha da yoğun bir şekilde çarpıyor. Etraftaki buruşturulup atılmış kağıt havlular, terden soluklaşmış el havluları bazı açık dolapların rafların üzerinden sarkarken zeminle dolapların arasına sıkışmış sahipsiz külotlar bir an önce şehir dışındaki çöp dağlarının arasında yer almayı bekler.
*maçı tartışmasız sona erdiren yumruk.
Çocuğun adı Murat. Annesinin sessiz sakin dayısının adını koymuşlar ona. Dayısı yaşadığı müddetçe elinde ne varsa olmayana dağıtmasıyla bilinirmiş. Yaşlanıp kanser olduğunda elindekileri tutsaydı alacağı fazladan kemoterapi seansları olmadığından uzun sürecek ölümü iki ayda gerçekleşmiş. Hastanenin servisini bekler dayısı, gözünü sokak lambasının dibinde her nasılsa çıkmış akşam sefasını izler. Cenazesine yardım ettiği kimse gelmez dayısının. Caminin yaşlı cemaati sıradan bir öğlen etkinliğinden sonra sevap defterlerine bir artı daha koyarlar.145. artı çocuğunu reddeden kasabındır,146. Dedikodusu çokça yapılan mahallenin ablasına aittir,147 ise dayısının.
Doğuştan parlak kahverengi bir teni var. Vızıldayan floresanın ışığında kaburgaları sayılıyor. Bu tene bir de simsiyah gözler ekleyin. Koyu kahve değil geceleri parlayan sokak köpekleri gibi gözler onunkisi. Dayısı gibi dalgın bakıyor ne sesi duyuyor ne kokuyu kalp atışlarını duyuyor ama hemen sonra unutuyor. Tüm yazarların iddia edeceğinin aksine aklından hiçbir şey geçmiyor. Bir şey düşünmeyi sevmiyor, bir hayali yok. Bir hayalinin olmasına gerek de yok. Anlatamaz kendini. Dinleyeni olmamasına o kadar alışmış ki lafa nasıl başlayacağını bilemez. Onun yerine ben anlatıyım onu size.
Murat doğduğunda annesi babası çok sevindi. O zamanlar pek tabi tahmin edeceğiniz gibi bu halinden daha küçüktü .İnanması zor ama saçında sarı tonlar kendine yer bulurdu. Annesi ana sınıfı öğretmeni babası bir devlet kurumunda memur…Annesi ve babası onu dünyaya getirirken yüksek bir amacın buyruğu altında değillerdi. Babası hiçbir zaman yükselemeyeceği memurluğu düşünüp “hayatta daha nasıl ileri giderim ,en iyisi bir çocuk dünyaya getireyim ona asla gerçekleştiremeyeceğim hayalleri yükleyeyim” demiyordu. Annesi de bir çocuk özlemiyle yanıp tutuşmuyordu: ”benim oğlum tüm kızları peşinde koşturacak” demiyordu mesela. Tamamen doğal bir sürecin sonunda doğal bir rutinde cumartesileri yapılan birleşmelerin birinde Murat annesinin karnında kendine yer buldu. Bu halinden daha küçüktü hatta doğduğu ilk andan bile küçüktü. Saydam bir kurbağa yavrusu gibiydi.Belki biraz koyusundan..
Murat üç yaşına bastığında annesi anaokulunun hademesiyle kaçtı gitti. Yazdığı mektupta aşktan bahsediyordu. Babası onun gidişiyle gazete kuponuyla aldıkları ikinci sınıf aşk romanları öfkeyle çöpe attı. Annesi son zamanlarında fazlasıyla kitap okumaya sarmıştı. Babası işe gitti türlü boynuzlanma şakalarına maruz kaldı, sabretti. Emekliliğinin dolmasına altı yıl vardı. İstese de çıkıp gidemezdi. Her gün acı çekti babası her gün pişman uyandı.
Durun burda babasının düşüncelerinden sıyrılıp aslında olanları anlatmalıyım. İştekiler çok da uzun süre dalga geçmediler aslında. Devlet kurumlarındakilerin dedikodu malzemesi her zaman devinim halindedir ve güncel olaylarla dinamik tutulmalıdır. İki hafta sonrasında müdürün şubenin hafta sonu buluşmasına metresini getirmesine, çalışanlardan birinin karısını başka şubelerdeki yüksek mevki sahiplerine pazarlıyor oluşuna, muhasebecinin çocuğunun polislerce nezarete götürülüşünün nedenine kadar dedikodu konuları çeşitlilik gösterir. Sabahleyin yağlı poğaçalar inleyen metal masaların üzerinde tüketilirken ağızları yağdan değil bu muhabbetlerin şevkiyle sulanır.
Daha önce dediğimiz gibi babası kendisiyle dalga geçilmediğine istese de inandırılamazdı. Her bakışı kendisine yordu her lafı kendisine hakaret olarak bildi ve gün geçtikçe biraz daha delirdi.
Alkol yardımcı oluyordu başlarda. Karısı gittikten sonra Murat’a bakmaya gelen annesinin laf sokuşlarından çekinip dışarda içerdi. Sonrasında parası yetişmedi annesini umursamadan evde içiyordu artık. Ne kadar içse de sabah kalkmayı bilir babası. İşine gitti öğle arasında uyudu günde bir öğün yedi.
Babası Murat’ı anlayamaz nasıl anlarsın.
Babaannesi Murat’a annesinin dedikodusunu yapar.Tıslamaya benzer sesleri arapça dualara karışır
Babaannesi Murat’ı anlamaz nasıl anlasın.
Murat’ın amcası mahallede köhne bir apartmanın altında boks salonu işletir. Mahallenin çocukları birbirini dövmenin resmi bir yolunu buldukları için sevinçle koşarlar salona. Aylık çok az bir para alınır. O parada zaten ayda bir temizliğe gelen kadına verilir. Boks için gerekli her şey vardır gerekli olmayan hiçbir şey de yoktur. Deri atlama ipleri, eski ustaların eliyle diktiği boks torbaları(1 tanesi böyledir aslında diğeri spor malzemeleri satılan bir yerden alınmış eski öğrencilerden birisinin hediyesidir. Amcası ikisinin farkını her fırsatta belirtmeye bayılır. Gerçekten de farklıdır.Bu torbada incinen bilek daha bir sağlamlaşır.).Salona koşan çocukların onda dokuzu değil yüzde doksan dokuzu bir ay geçmeden bırakır. Boks’un sert adaletli tarafı çocukların masum ahlakından mahrumdur. Gözlük takman, cılız olman, ameliyatlı olman veya olmaman o gün moralinin bozuk olması fark etmez. Yumruk her zaman suratına gelir ve o yumruk yenilir. Dayak atmak kolaydır da dayak yemek zordur. Boks ise çoğu zaman yumruk yemekle alakalıdır.
Murat eli avuçlarında pislikten kaygan eski matların üzerinde birbirine yumruk atmaya çalışan insanları izler. Nefesleri kesilir bu insanların suratları morarır. Bir yumruk geldiğinde bloklasan bile her zaman bir iz bırakır. Ama az ama çok… Çoğu insan tüm gücüyle attığı yumrukların 30 saniye sürdürebildiğinde korkuya kapılır, aynı tüm hayat hikayelerini yazsalar arkalı önlü bir beyaz sayfayı bile dolduramayacaklarını gördüklerindeki gibi. Her yumruğunda zamandan biraz kendinden çok harcayarak devam eder boks. Ellerinle istesen bile kafanı korumak için kaldırmadığın antreman maçlarında yediğin yumruğun öğrettikleri bir zorunluluk halinde değildir. Zaten kimse de antrenmandan önce sabah ya da öğlen koşu yapmak zorunda değildir. Yorulup yavaşladığın, yavaşlayıp yumruk yediğin zamanların insanın içine işleyen bir tarafı vardır.
Günler geçiyor esmer çocuk halıfleks kaplı merdivenin basamağına tünemiş, ayrılmıyor. Salona gelen bütün insanları tanır tüm maçları izler. Kimin geliştiğini kimin geriye gittiğini gözlemler.
O günü hatırlıyor Muhasebeci Hakkı Bey’in büyük zaferini…
Hakkı Bey haftada iki gün gelir: pazartesi ve cumaları. Kıvırcık seyrek saçları her daim üç santimden fazla olmaz; alnından epeyce seyrek.(Bu Hakkı Bey Murat’ın babasının dairesinde çocuğa karakola düştü diye dedikodusu yapılan memur olsun. Ne de olsa iyi hikayecilik bunu gerektirir!)
Eski yeşil eşofmanlarını çeker, gözlüğünü çantasının güvenli bölümüne koyup aynanın karşısında ağırlıklarla çeşitli kombinasyonları çalışır.
Bir de Alparslan var salonda o sıralar. Daha önce anlattığımız mahallenin zıpır çocuklarında. Amcası onların kendi aralarında birbirlerine vurmalarına izin veriyor. Daha önce yüzlerce kere yaşadığı gibi bir şeyler öğretebilmek için sıkılmalarını bekliyor. Alparslan tabiri caizse tam bir ergen irisi:Suratında sokaklarda korkusunu saklamak için kullandığı yılışık bir sırıtış, kaşında atılan dikiş izleriniz yeri var; kolları uzun omuzları geniş. Bunlar da doğal gücünün en büyük nedenleri. Arkadaş grubunun hepsini kolayca dövebildiği için pohpohlanıyor, gözleri alt edebileceği yeni avlar peşinde. İçindeki öfkeyi atması lazım. Ne disiplinle biten okul kavgaları annesinin oruspu olduğunu unutturur ona ne de nezaretle biten sokak kavgaları babasının annesinin pezevengi olduğu gerçeğini değiştirir(Evet! Doğru tahmin. dedikodusu yapılan yüksek mevkilerdekiler karısını pazarlayan adamı hatırlayın. Alparslan onların biricik oğulları …İyi hikayecilik iş başlında!)kavgalar hep yarım, kendisi hep eksik… Öfke boşlukları doldurur. Gözlerinin kendi halinde antrenmanını yapan Hakkı Bey’i bulması çok uzun sürmüyor.
-Dayı seni hep çalışırken görüyorum ya. Gelip bize bir şeyler öğretsene.
Hakkı Bey anında duruyor, Murat’ın amcasına bakıyor. Murat’ın amcasının ufak bir baş sallamasının ardından ortalık da birden ciddi bir rüzgar esiyor sanki. Hakkı Bey ellerini büyük bir hızla sarmaya başlarken amcası Murat’ın omzuna “şimdi iyi izle” der gibi vurarak merdivenden aşağı iniyor
-üçer dakikadan üç round olacak boksörler hazır olduğunda maçın hakemi ben olacağım.
Alparslan’ın suratında yılışık ifade hala devam ederken ciddi havanın etkisiyle suspus olmuş arkadaşlarına laf atıp hala dalga geçmeye çalışıyor. Ellerini nasıl sarmasını bilmediğinden Murat’ın amcası sarıyor ellerini, bir tane eski kask geçiriyor kafasına. Gevşek ağzını dişlikle kapatıyor
-Dövüş!
İki tane şimşek hızıyla solun bir tanesi Alparslan’ın tam burnuna ikincisi zar zor kapattığı gardına geliyor. Yumruğun şiddetiyle eldivenleri kendi suratına çarpıyor. İstemsizce arkasını dönüyor. Amcası hemen araya giriyor
-Rakibine sırtını dönemezsin. Bu sana ilk uyarım.
Eldivenlerinden tutup kendisine sertçe çekiyor onu ringin ortasına getiriyor.
-Dövüş!
Alparslan akıllıca bir hareket olduğunu düşünerek gardını kafasının üstüne kadar kaldırıyor ama rakibini her daim görmesi gerektiğini unutuyor.
Hakkı bey tarafından atılan tüy gibi üç dört sol, Alparslan’ın gardında patlıyor. Alparslan tam o anda boksu çözdüğünü düşünüyor, yumruk yememek için gardını böyle tutması yeterli. En azından hala feci halde sızlayan burnunun acısı geçene kadar. Tam o anda keskin tok bir sol kroşe geliyor Hakkı Bey’den. Kancanın sivri tarafı ucudur*
*Kroşenin İngilizce karşılığı hooktur,gündelik manada “kanca” demektir.Atılma şekliyle yakın mesafeden rakibin gardını nerdeyse işlevsiz kılar.
Alparslan’ın çenesi kırk beş derecelik açıyla sağa dönerken ayağındaki tüm uyarılmış kas hücrelerinin beyniyle bağlantısı kopuyor. Hakem sert bir sesle saymaya başlıyor.
-1…2…..3
Hakkı Bey çok sert vurmadı bir çıkıkçı veyahut bir şifacı gibi geleneksel bir pratikle iyi bir boksör olarak insan vücudunu çok iyi biliyor.
Alparslan ayakta vücudu zangır zangır titriyor. Nice kavgalardan sağ çıkmasını sağlayan öfkesi üzerinde. Hakemin “dövüş” komutunu beklemeden sağa sola çılgın yumruklar sallamaya başlıyor
Hakkı Bey bu gençlere gerçekten bir şeyler öğretmeye kararlı. Hiç zorlanmadan yumrukların altında sıyrılıyor. Bazılarını omzuyla blokluyor. Bazılarını da rakibe sarılarak egale ediyor.*Küçük boks ringinin tüm santimleri sanki onun. Alparslan boğulur gibi sesler çıkartarak bir süre devam ediyor yumruk yağmuruna. Hakkı Bey sabırla kaçınılmaz sonu bekliyor. Nitekim Alparslan da yorgunluk belirtileri başladı o belki farkında değil ama artık yumrukları eskisi kadar hızlı değil. Sağ eli havadayken açıkta olan çenesine Hakkı Bey’den tam zamanında gelen bir sağ yumrukla** sanki kendisine yumruk atmış gibi hissederek yere yapışıyor. Yerde oturur pozisyonda bir şey görmek ister gibi sağına soluna bakıyor. Işıkları kimin kapattığını merak ediyor***
*sarılmak:clinch.Rakibin temposunu bozmak için veyahut dinlenebilmek için kullanılır.Panamalı dünya şampiyonu Roberto Duran clinch oyunlarıyla meşhurdur.
**counterpunch:Modern boksun evrildiği olay.Boksörler boşa yumruk atmayarak iyi bir defans yapıp o tek yumruğu kovalar.Rakibin kendi momentumunu da bozduğu için isabetli bir counterpunch fazla hasar bırakır.İnglizce de “timing”denilen yüksek zamanlama becerisi gerektirir.
***grogi:boksörlerin ağır bir yumruk etkisiyle geçirdikleri bilinçsizlik hali.Boks maçlarında knock down olan boksörlerin bazı durumlarda dıştan iyi gözükseler bile ayağa kalkamadığını görürsünüz.
İster inanın ister inanmayın Alparslan’ın sadece öfkesinin yenilmesine ihtiyacı vardı. Bu gücün kötü olduğunu içinden biliyordu ama hayatta kalmak için onun kudretine ihtiyacı vardı. O günden sonra salona düzenli gelmeye başlıyor. Onu hem daha güçlü hem de daha iyi bir insan haline getirecek yeni gücünü keşfetmeye çalışıyor: aklı.
Tüm bunlar olurken Murat ’da oluşan değişik hali anlatmalıyız. İlk defa oturduğu yerden kalktığından ve elini sağa sola doğru ne yaptığını bilmeden heyecanla sallayışından ve o akşam dükkanı kapatıp çıkmadan amcasıyla titrek bir sesle konuştuğundan bahsetmeliyiz.
Amcası asla onu övücü bir şey söylemedi: Ne grubundakilerin ağladığı antrenmanlara gıkını çıkarmadan katlandığından ne Alparslan’ı yendiği kıran kırana geçen o antrenman maçından sonra. Amcası Murat’ı sevmiyor gibi ama aslında öyle değil. Ne kadar zorlarsa o kadar iyi olacağını biliyor. Biliyor her insanın içinde bir maden olduğunu ama yüzeyde ama çok derinde. Kişi kendi içinde derinlere inebilirse ortaya çıkan şeyin en yeteneksizinden en yeteneklisine, şaşırtıcı bir güzelliği olduğunu.
Murat her sabah babaannesiyle sabah ezanında kalkıp koşuyor. İlk başlarda sokağın sonuna kadar gidip geldiğinde yorulurken şimdilerde mahallenin çevresinde beş tur attıktan sonra bile nabzı çok yükselmiyor. Amcası Murat’a ihtiyacı olan her şeyi öğretti :ilk önce torbayı ittirmeden yumurk atmasını, sonra yumruğunun gücünün aslında senin yumruğuna ağırlığını ne kadar verip vermediğinle alakalı olduğunu.
-Ayaklar tetiğidir bel namlusu omuzlar kurşunudur yumruğun. Tetik olmadan silah patlamaz namlu olmadan kurşun silahtan çıkmaz.
En azından amcasının dedikleri bunlar ama ne hikmetse amcasının dediği her şey doğru çıkıyor. Hoş yanlış olsa da Murat yine yapardı. Ona bu zamana kadar ne yapmayacağını söyleyen çok oldu ne yapacağını bir amcası söyledi.
Boks torbasında kendine karşı geçen onca zaman hep aynı şeyler yapılır. Saatlerce tekrarlanır.Bir ay sadece sol attı torbaya. Nefes al, sol ayak ilerde sağ ayak 45 derecelik açıyla arkada. İleri attığın yarım adımla birlikte ileri düşen ağırlığını yumruğunu aktar. Yumruk torbaya değdiğinde nefes ver.
-SOL!
Amcası toplamda ona 10000 kere sol demiş olabilir mi? olabilir. Murat ne kadar yorgun olursa olsun kendini ne kadar zayıf hissederse hissetsin. Yumruklarının gücü gözünün önünde torbayı bile sallayamasa da; kolu ne kadar kalkmasa da eli ne kadar acısa da.10000 kere sol yumruğunu adi torbaya vurdu.
-SOL SAĞ!
Sol yumruğunla yaptıklarının yanında solun hemen ardından sağ yumruğun gelmeli bu seferde arkadaki ayağını ağırlık transferi için döndürmelisin. Sigara izmariti ezer gibi…
-DÖNDÜRMÜYORSUN AYAĞINI!
-SOL SAĞ!
-DÖNDÜR!
-SOL SOL SAĞ!
İki soldan birinci rakibin gardını meşgul etmeli ikincisi güçlü olmalı. Sağ tabiki solun ardından gelir. Sol adımını attığında yumruğun torbaya deymiş olmalı. Bir ritim tutar gibi.
-AYAĞINI DÖNDÜR,İLK YUMRUĞU TIRIŞKADAN ATMA!
Sağ elin torbaya vurduktan hemen sonra çeneni korumak için gard pozisyonuna geri dönmeli.
-ALO MURAT ALOO0!
Sağ elindeki uzun süngeri sağ yumruğunu çıkardıktan hemen sonra suratına vurur böylece eğer sağ eli yumruğu attıktan sonra hemen çenesini korumak için geri dönmezse olacakları hatırlatır. Sünger Murat’ın teriyle ıslanır yüzüne her çarptığında delicesine yakar.
-Telefonla konuşur gibi oğlum sağ elinde telefon olduğunu düşün.
-ŞAK!!
-AYAĞINI DÖNDÜR!
-NEFES VER!
Murat iyi gidiyor.Aklıyla dövüşmeyi amcası ona iyi öğretti. Murat da hızlıca kavradı. Kondisyonunu karşı tarafı yormak için iyi kullanıyor. Amcası ona yumrukları görmeyi öğretti, daha yumruk atılmadan tahmin etmeyi…Yumruklardan çok iyi sıyrılıyor bu sayede. Hangi yumruktan kaçılacağını hangi yumruktan kaçılamayacağını hangi yumruğu bloklamasını hangisi yumruğu kendi kombinasyonlarına hazırlık için yemesi gerektiğini hepsini ama hepsini :a planını b planını c planını amcası öğretti ona.
Murat artık zamanın çoğunu salonda geçiriyor. Günde iki antreman yapıyor amcası izin verse bu sayıyı üçe çıkarma peşinde. Mahalledeki berbat liseden mezun olunca bir şey olmayacağını bilen amcası okulu kırmasına göz yumuyor. Babası zaten umursamıyor. Murat çok çalışıyor ama çok…Geliştiğini gördükçe daha da bir istekli oluyor. Murat profesyonel boksör olabilir mi?
Çok uzak bir ihtimal ama orda işte.
Murat’ın bir eksiği var ama hem de ne kadar çalışırsa çalışsın kapatamaycağı bir eksiklik bu. Kendisi bunu hissetse de anlamlandıramıyor, amcası sorunun ne olduğunu bilse de Murat’a bunu söylemedi. Murat şampiyonları ölümsüz kılan “knock out” yumruğuna sahip değil. Bu ağırlık çalışarak elde edilecek bir güç değil. Vahşi bir hayvanın avcı sezgisi doğuştan gelir. Bir sürü için de bazıları avcıdır bazıları değildir. Boks tamamen güç değildir ama itiraf edelim hepimiz birinin yere düştüğünü görmeye bayılırız.
Bu da bizi tam olarak hikayemizin başladığı güzide soyunma odasına getiriyor. Murat biraz sonra ilk profesyonel maçına çıkacak. Bu maç önemli çünkü eğer bu maç da birilerinin gözüne girebilirse bir bisküvi veya bir boru firması ona sponsor olabilir. Murat kazandığı ilk parayla en azından amcasının ona verdiği emeğin onda birini karşılayacak bir şey arar.
İlk maçlar her zaman en keyifsizleri olarak kabul edilir. Yeniyetme bir bebenin çoktan emekliye çıkması gereken sıralaması son beş yılda 58 den 59 a gerileyen bir enkazın maçını izlemek istemez. O yüzden amcasıyla beraber soyunma odasından ringe doğru yavaş adımlarla yürüyen Murat birkaç esneme sesinden başak bir şey duymadı(Murat onu da duymadı binaya girdiğinden itibaren kulakları uğuldamayı brakmadı)Müdavimlerden bir kaçı yeni çocuğu görebilmek için yerlerinden hafifçe kıpırdandı.(Koca kıçlarının altında ezilen pantolan kumaşı hafif de olsa hava aldı).Bahis oynayacakları atı adalelerinden ve dişlerinden tanımaya çalıştılar. Murat’ın suratı mor daha şimdiden nefes alamıyor gibi ama dövüşmesine engel olucak kadar değil. Amcası da zaten ona hiçbir şekilde sakin ol demiyor. İlk yumruğu yedikten sonra ortada heyecanın filan kalmayacağını biliyor. Rakibin ne yapıp ne yapamayacağını iyi analiz ettiler. Amcasının kasetli video oynatıcısında sarıya çalan bir görüntünün gösterdiği doğruysa bu adamın knock out edebilme gücü var ama hareket edebilme becerisi yok. Amcasının planına göre adam Murat’a dokunamayacak bile. Maç bittiğinde üç hakemin açık ara farkla kendi lehlerine vereceği sonuçla “kazanmak” olucak.
-DİNG DİNG DİNG
İlk roundlar tam da istedikleri gibi gidiyor. Arada amcasının yüreğini ağzına getiren kapalı gardın altından hızlıca çıkarılan aparkatlar* gibi durumlar olsa da Murat tuzağa düşmüyor sıyrılıyor. Vuruş mesafesinin en ucundan yapılan ve puan getiren sol direklerle rakip epeyce hırpalanıyor ve ritmini kaybediyor.6.raundun sonunda köşeye gelen Murat’ın hali çok rahat. Nefesi yerinde,bilinci tamamen açık ve amcasının denemesini istediği tüm kombinasyonları yapamaya çalışır vaziyette. Rakip ise kırmızı bir suratla karşıda duruyor çoktan pili bitmiş, Murat’ın gençliğine ardından kendi yaşlılığına sövüyor.4.rounddan beri artık Murat’ı kovalamaya çalışmıyor bile. Kapalı yüksek gardının altında bir kaplumbağa gibi duruyor. Amcası boksta puan olayının her zaman sürprizlere gebe olduğunu bildiğinden oyunu biraz hızlandırmaya karar veriyor ve Murat’ın biraz daha fazla yumruk atmasını istiyor.
*boksun temel üçüncü yumruğu(direk,kroşe,aparkat).Aşağıda yukarı doğru yakın mesefaden atılır.Bloklanması zordur.
7,8,9 uncu raundlar…
Murat ipi koparılmış bir tazı gibi rakibin yüksek gardını indirmek için üçlü dörtlü kombolarla vücuda çalışıyor.8.roundda karnın çok hafif aşağısına atılan yumrukla beraber rakibin rengi atıyor hemen hakeme itiraz ediyor. Oyun duruyor hakem itirazı kabul etmiyor maç yeniden başlıyor. Sizin de anlayacağınız üzere oyunun kontrolü tamamen Murat’ın elinde hatta maçı kazandı bile sayılır. Zaten adam hareket etmiyor. Murat’ın kalan dokuz dakika boyunca ringde yürümesi yeter. Amcasıda 9.roundun sonunda bunu söylüyor Murat’a:
-Oğlum harika iş çıkardın. Şimdi biraz soğutuyoruz oyunu. Biliyorum daha sen bir dokuz round daha çıkartırsın ama oyun planımıza sadık kalalım. Maçın kalanında ikili kombinasyonlardan başka bir şey istemiyorum senden. Solunla her zaman rakiple arandaki mesafeyi ayarla.
Ürkek,ıslık gibi bir ses muratın dudaklarının arasından dökülüyor ve kahramanımız hikayesinde ilk defa konuşuyor:
-Amca onu knock out edebilirim.
-Oğlum hiç gerek yok. Biz edebimizle kazanalım bu maçı daha nice maçların olucak nice fırsatlar çıkar karşına. Bu senin ilk maçın tüm roundların kontrolünü hissederek dövüşmeni istiyorum.
Bir yaş süzülüyor Murat’ın gözlerinden amcasını yumuşatan.
-Peki oğlum dediğin gibi olsun. Yere ser o dangalağı bakayım!
Round başlıyor. Daha 15 saniye geçmeden rakip yine sığınacak bir köşe buluyor kendine Murat yumruklarını daha genişten savurarak büyük darbeler indiriyor rakibin gövdesine. Amcası Murat’ı daha önce hiç böyle görmedi. Büyük bir kararlılıkla rakibin dibine sokularak, hiç olmadığı bir arsızlıkta gövdeden başlayıp kafaya kadar giden sollu sağlı kroşeler, birisi kıl payı kaçan birisi tam çeneni altını bulan aparkatlar. Farklı ritimlerde bir sürü yumruk saydırıyor. Rakip artık gözle görülür biçimde sallanıyor. Murat belalı bir sokak köpeği olmuş, gecenin karanlığıyla bütünleşmiş ağzı köpüre köpüre nasıl bir sarhoşu ısrarla kovalarsa öyle kovalıyor farklı köşelere kaçan rakibini. Murat’ın elleri aşağıda yavaşça ilerliyor rakibin olduğu köşeye kafasında atacağı yumrukları planlaması var. Tam o anda çaresizlikle atılan bir sol kroşe Murat’ın çenesini buluyor. Murat hemen o anda karanlığa kapılıyor bir gölge gibi yere düşüyor. Murat için hiçbir şey değişmiyor, değişmeyecek olduğu yeri yadırgamıyor ellerini iki yana sallayarak maçı bitiren hakemin ağzından dişliği çıkarmasına itiraz etmiyor, etmeyecek. Murat sadece bir anlık da olsa 3 kişiye de olsa görünmek istedi sadece bu kadar. Muratlar hep düşüyor, düşecek.
Siz de elinize böyle bir fırsat geçtiğinde Murat’ın yolunu izlemekten çekinmeyin. Böyle bir fırsatı olmadan karanlıklar içinde yaşayan milyonlarca insana borçlu olduğunuzdan yapın bunu. İnsan yığınlarının karanlığı altında bir işaret fişeği asla tüm karanlığı aydınlatmaz ama bir an olur. Çok kısa sürede olsa bir an….Işıklar içinde kalırsınız. Hatırlanırsınız, bu karanlıkta patlayan her fişeğin anlatmak istediği bir şey vardır.
PARLAYIN.
Son
15/8/2019
Ankara
T.K